Sinir Sisteminin Kimyasal Habercileri Nörotransmitterler

PSİKİYATRİK BOZUKLUKLAR

Sinir Sisteminin Kimyasal Habercileri Nörotransmitterler

Nöronlar, sinir sisteminin mikroskopik hücreleridir. Sayılarının 50-500 milyon arasında olduğu tahmin edilmektedir. 

Nörotransmitterler bedenimizin kimyasal habercileridir. Nöronlar/sinir hücreleri arasında ya da nöronlarla kaslardaki hücreler arasında mesajları iletirler. Sinir sistemi tarafından kullanılan bu moleküller, nöronlar arasındaki sinapslardan (nöronların son kısımlarındaki minik boşluklar) geçerek iletişimi sağlar. Milyarlarca nörotransmitter molekülü nefes almaktan kalp atışına, öğrenmeye ve konsantrasyona kadar her türlü sinir sistemi işlevinde nöronlar arası iletişimi sağlamak için sürekli çalışır.

Nörotransmitter bir anahtar ve reseptör alanı da bir kilit gibidir. Mesajı alan nöronun reseptörü nörotransmitteri kabul ederse hücresinde değişiklik meydana gelir. 

Uyarıcı, baskılayıcı ya da düzenleyici olmak üzere üç farklı işlevdedirler. Nörotransmitter elektrik sinyalini alıcı hücreye iletiyorsa uyarıcı; elektrik sinyalinin iletilmesini engelliyorsa baskılayıcıdır. Düzenleyici nörotransmitterler ise, sinapslara bağlı olmayıp bir anda çok sayıda nöronu etkileyebilirler. Transmiterlerin çoğu küçük amin moleküllerinden, aminoasitlerden veya nöropeptidlerden meydana gelir. 

Aminoasit grubu nörotransmitterler:

Gama Aminobütrik Asit (GABA): Aminoasit grubundan beyinde kendiliğinden üretilebilen bir nörotransmitter olan GABA, sinir sisteminin temel baskılayıcı kimyasalıdır. Görme, motor kontrol ve anksiyetede etkilidir. Psikiyatrik ilaçlar grubundan Benzodiazepinler GABA etkisini artırarak sakinleştirme ve gevşetme sağlarlar ancak bağımlılık yapıcı etkileri bulunmaktadır. GABA eksikliği epilepsi, uykusuzluk ve anksiyete ile ilişkilidir. Düzenli egzersiz, yasemin bitkileri, lavanta, yeşil çay gibi GABA ‘yı artıran bitkisel, bitkisel olmayan ya da sentetik takviyeler mevcuttur.

Glutamat: Aminoasit grubundan bir nörotransmitter olan Glutamat, sinir sisteminde en fazla sayıda bulunan kimyasaldır. Sinir sisteminin birincil uyarıcı nörotransmitteridir. Bellek ve öğrenmede etkindir. Glutamat eksitotoksisitesi (glutamatın aşırı salınımı ya da geri alımın gerçekleştirilememesi) ALS, Alzheimer, Huntington hastalığı, yaşlanmaya karşı bunamalar, felç ve epileptik nöbetlerle ilişkili bulunmuştur. Protein içeren besinlerde, en çok da mantar, balık, domates, süt ve süt ürünlerinde bulunur.

Glisin: Aminoasit grubundan baskılayıcı bir nörotransmitterdir. Şizofreni, Bipolar ve Hiperakitive bozukluklarının tedavisinde kullanıldığı bilinmektedir.

Peptid grubu nörotransmitterler:

Oksitosin: Hem hormon hem de nörotransmitter olan oksitosin, peptid kimyasallarından biridir.  Aşk hormonu olarak da adlandırılır. Hipotalamus tarafından üretilir ve hipofiz bezi tarafından salgılanır. Bağlanma, üreme, sosyal tanınmada rol oynar. Oksitosin arttıkça, sosyal dışadönüklüğün de arttığı söylenmektedir. Aşk, sadakat, annelik iç güdüsünde önemli bir kimyasal etkendir. Emzirme, doğum, cinsellik esnasında salgılanması artar. Otizm tedavisine yardımcı olabileceğini savunan çalışmalar vardır. Yeterli ve düzenli su tüketimi, lifleri sebebiyle meyve tüketimi, yumurta, acı biber, kırmızı ve beyaz et, zeytin ve balık yağı oksitosini artırır.

Endorfinler: Peptid grubundan olup, beden tarafından acıya tepki olarak doğal olarak üretilir. Acı sinyallerinin aktarımını baskılayıp, öforiyi yani mutluluk/coşku halini meydana getirir. Acı dışında, fiziksel egzersizler esnasında da salınımı gerçekleşebilir. Düzenli yürüyüş, morfin etkisi yaratacak endorfin salınımını artırarak stresle baş etmeyi kolaylaştırır.

Monoamin grubu transmitterler:

Epinefrin/adrenalin: Hem böbrek üstü bezi tarafından salgılanan bir stres hormonu, hem de sinir sisteminin monoaminlerinden bir nörotransmitterdir. Stres, korku ve heyecan gibi durumlarda kanı kılcal damarlardan daha geniş kas gruplarına göndererek vücudu savaşa hazırlar. Kafein, vücuttaki adrenalin miktarını artırarak, kişiye heyecan, korku ya da stres veren bir durum olmasa da kan basıncını artırarak kişinin stres ve anksiyete hissetmesine sebep olabilir. Maydanoz, balık, yeşil biber ve turunçgillerin adrenalin düzenlenmesinde etkili olduğu söylenmektedir.

Noepinefrin/noradrenalin: Dövüş ya da kaç tepkilerinin de içinde yer aldığı uyanıklıkta önemli bir rol üstlenir. Stres ya da tehlike anlarında bedeni ve beyni harekete geçirmekte yardımcıdır. Beyindeki oksijen miktarını artırır. Stres anında hızlı karar almayı kolaylaştırır. Konsantre ve dikkati artırır. Korkunca kalp atışının hızlanması, ellerin terlemesi gibi dövüş-kaç ismiyle nitelendirilen tepkiler, norepinefrinin salınımıyla gerçekleşir. Uyku anında en düşük seviyedeyken, stres anında en yüksek seviyeye ulaşmaktadır. Kan basıncı, kalp hızı, karaciğer fonksiyonu gibi hayati fonksiyonları kontrol ederek bedendeki pek çok organın işleyişinde çalışan sempatik sinir sisteminde birincil nörotransmitteridir. Norepinefrin eksikliği, depresyonla yakından ilişkili bulunmuştur. Alzheimer, Parkinson, Kronik Yorgunluk Sendromu, Bipolar Bozukluk ve migrende norepinefrinin yardımcı olabileceği savunulmaktadır. Monoamindir.

Histamin: Beyinde ve omurilikte yer alır. Alerjik reaksiyonlarda rol alır. Patojenlere karşı bağışıklık sisteminin bir parçası olarak üretilir. Monoamindir. Metabolizma, sıcaklık kontrolü, çeşitli hormonları kontrol etme, uyku uyanıklık döngüsünü kontrol etmede görevlidir. Migrende ve fibromiyalji ağrılarında histamin salınımı etkilidir.

Dopamin: Düzenleyici monoamin türünden bir nörotransmitterdir. Beden hareketlerinin koordinasyonunda önemli bir rolü vardır. Motor kontrolle beraber, ödül, haz, motivasyon gibi beyin işlevlerine yardımcıdır. Bir davranış ya da durum sonrası dopamin salınımı artarsa, kişi o durum ya da davranıştan zevk alır, ödüllendirilmiş hisseder ve onun tekrarlanması yönünde motive olur. Bağımlılık yapan maddelerin pek çoğunun beyindeki dopamin seviyelerini artırdığını görülmektedir. Cinsel ilişkide, beynin ödül merkezi dopamin salınımı ile aktive olmaktadır. Parkinson hastalığında nöronlarda üretilen dopamin kaybının titremelere ve motor harekette bozulmalara sebep olduğu görülmektedir. Parkinson hastalığında dopamin eksikliği, şizofrendi ise dopamin artışı görülmektedir. Parkinsonda dopamini aktive eden, şizofrenide ise dopamin aktivasyonunu engelleyen ilaçlar kullanılmaktadır. Yüksek miktarda protein tüketimi, doymuş yağ tüketiminin düşürülmesi, probiyotik tüketimi, yeterli uyku, düzenli egzersiz ve yeterli güneş ışığı alımı dopamin seviyelerini artırmaktadır. Müzik de dopamini artırmaktadır.

Serotonin: Duygudurum, bellek, uyku, iştah, anksiyete ve cinsellikte rol oynar. Serotonin düşüklüğü uyku sorunları, yeme bozuklukları, depresyon, anksiyete, panik bozukluk, obsesif kompulsif bozuklukla ilişkili bulunmuştur. Selektif/seçici serotonin geri alım inhibitörü (SSRI) depresyon, anksiyete, panik bozukluk ve panik atak tedavisinde reçete edilen antidepresan ilaç grubundandır. Bu ilaçlar, beyinde serotonin geri alımını engelleyerek serotonin seviyelerini dengelemeye çalışırlar. Böylece duygudurumunu iyileştirip, anksiyete hissini azaltırlar. Yeme davranışına yanıt olarak sindirim sisteminde de seratonin üretilir. Otizmde serotonin geri alımında sorun olduğu, serotonin seviyelerinin yükseldiği görülmektedir. Okb’de etkilidir. Egzersiz ve beslenme tarzı serotonin seviyelerini etkiler. Düzenli yürüyüş, gülümseme, güneş ışığı, doğada vakit geçirme, düzenli su tüketimi, domates, çilek, muz, kivi, ananas, acı biber, ıspanak, kuruyemişler (fındık, ceviz, badem, kabak çekirdeği), balık, keten tohumu, baklagiller, hindi, kırmızı et, süt ve süt ürünleri, yumurta, bitter çikolatanın serotonin seviyelerini artırdığı söylenmektedir. Kronik stres, kafein tüketimi, B6 vitamini eksikliği, dengesiz beslenme, toksik madde ve ilaçların serotonin seviyelerini düşürdüğü söylenmektedir. Monoamindir.

Purin grubundan nörotransmitterler:

Adenozin: Uykuyu artırıp uyanmayı baskılayan düzenleyici nörotransmitterdir. Uyanıklık esnasında adenozin artış halindedir ve adenozin arttıkça, uyku isteği de artar. Adenozinle birlikte, Melatonin de uyku düzenlemesine yardımcıdır. Gece uykuya geçmeyi sağlayan vücudun biyolojik saati olan Melaton hormonunun epifiz bezi tarafından salgılanması da 21:00‘de başlar ve 23:00-03:00 saatleri arasında en yüksek seviyeye ulaşır. Beyin ve vücut özellikle bu saatlerde uyku halindeyken kendini temizler ve yeniler. 

Adenozin trifosfat (ATP): Merkezi ve çevresel sinir sisteminde, otonom kontrolde, duyusal iletimde, gliyal hücre iletişiminde rol oynar.

Gazotransmitter grubu transmitterler:

Nitrik oksit: Düz kasları gevşeterek bedenin bazı yerlerindeki kan damarlarının genişlemesi yoluyla kan akışını artırmaya yardımcıdır. 

Karbon monoksit: Yüksek seviyede maruz kalındığında toksik hatta ölümcül etkilere sahip olabilen kokusuz ve renksiz bir gaz olarak bilinse de, bedenin doğal olarak üretebildiği iltihaba karşı bedensel tepkileri hafifletmeye yardımcıdır. 

Asetilkolin: Merkezi ve çevresel sinir sisteminde görevli ve daha çok motor nöronlarla ilişkili nörotransmitterdir. Bellek ve öğrenme gibi işlevlerle birlikte kas hareketlerinde rol oynar. İlk keşfedilen nörotransmitter küçük bir molekül olan asetilkolin olmuştur. Asetilkolinerjik nöronlarda geçişi tamamlandığında asetilkolinesteraz enzimi tarafından yıkılarak sinapstan uzaklaştırılır. Bu enzimler hasara uğradığında kaslar felç olabilir. Kolinerjik nöronların zarar görmesi, alzheimer hastalığıyla ilişkili bulunmuştur. Nikotin bağımlılığı da, nikotinik asetilkolin reseptörleri ile meydana gelir. Asetilkolin reseptör fazlalığı, bipolar bozuklukla ilişkili bulunmuştur.

Nöronlar bir nörotransmitteri yeterince üretemediğinde, bir nörotransmitter haddinden fazla salındığında, enzimler nörotransmitter aktivasyonunu fazlaca etkisizleştiridiğinde, nörotransmitterler fazlaca ve hızlıca tekraren emildiğinde fonksiyonlarını yerine getiremeyebilirler. Sinir sisteminde meydana gelen bu aksaklık ve hasarlar sonucunda birtakım hastalık ve bozukluklar tetiklenebilir.

Klinik Psikolog Şuheda KARAKAYA AYDIN
Etiketler: